Ai ki do | Savaşın Bittiği Yer

Aİ Kİ DO / SAVAŞIN BİTTİĞİ YER
“Japon Savunma Sanatı”

“Saldırgan elindeki sopayı hırsla salladı. Ne var ki karşısındaki adamın kaygılanmış gibi bir hali yoktu. Kolları belli belirsiz bir gevşeklikle sallanıyor, sopalı adamın adım atmasını bekliyordu. Beklenen an bir anda geldi. Bir çığlık, öfkeli bir homurtu, dans edercesine sıyrılış ve ustaca kavrayış. Sopalı adam yerdeydi.”

Harmoni, akış, savunma, dairesel dönüşler, denge, ukemi, bütün bu anahtar kelimeler Aikido’yu tanımlarken kullanılabilir. Savaş / Savunma Sanatları içinde barışçıllığı ile öne çıkarr.

İnsanı etten kemikten silahsız silah haline getirmek isteyen tüm savaş sanatları, yumrukları, dirsekleri eğitir. Rakibin zayıf noktaları vardır. Eğitilmiş savaşçı, güçlü ve hızlı kaslarıyla karşısındakinin gardında boşluklar arar. Saldırır sıyrılır. Ancak Ai ki do böyle değildir. Aikido stilini benimsemiş savaşçının ayakları vardır ama tekme atmaz, onlarla seri adımlar atar ve yere kök salar. Elleri vardır ama yumruk atmaz, kavrar, iter, çeker ve büker.

Bütün bunlar gözönüne alındığında Ai ki do gerçek bir savunma sporudur. Kendisine en yakın kardeşleri Judo ve ju-jitsu ile kimi zamanlar beraber yürür, kimi zamansa başka bir yöne akar.

Kollar, çoğunlukla gevşemiş ve yanda ya da çemberin dış hatları gibi açıktır. Saldırının gücü ustalıkla yönlendirilir, sönmeye başlarken karşı harekete geçilir.

Eğer bir Ai ki do dojosuna gider de izlerseniz, taklalar(ukemi) kendini fırlatan adamlar, garip bir şekilde sıyrılan, bir türlü kavranamayan, vurulamayan civa benzeri insanlar görürsünüz. Pek çok kişi gibi sizde bazı hareketlerin siz orada olduğunuz için üçkağıtla(!) yapıldığını, kolayca kurtulabileceğinizi düşünürsünüz. Hele birde canı yananların teslim anlamında mindere ve kendi bedenlerine avuç içleriyle anlık vuruşları yok mu tamamiyle garip gelir.

Ancak ortamın sessizliği, düşenlerin anında kalkışları, tetikte saldırganı beklerken bir bebek kadar huzurlu görünmeleri hatta havada bir yöne fırlatılırken gülümsemeleri sizi etkiler.

“Aikido nereden çıkagelmiştir? Efsanevi Ueshiba kimdir? Şimdi gelin yüzyılın başına Japonya’ya bir gencin bahçesine gidelim”

Eğitilmesi için şahsi bir dojosu olan genç bir türlü tatmin olmuyor. Düşmanın pes etmeye zorlanacağı teknikler arıyor. Evrenin uyumunu arıyor.

Morihei Ueshiba (1883-1969), adlı genç kararlı. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa sonraki gün, düşünüyor, arıyor deniyor. Elinde geleneksel ju-jitsu var. Binlerce yıllık, kırma, bükme ve sıyrılma teknikleri. Ama bunlar bir kemiğin kırılması, bir yere vurulmasıyla biten keskin doğrusal teknikler. Ueshiba bilmediği bir şeyin açlığıyla dolu.

Yıllar geçtikçe kılıç kullanıyor(kendo), meditasyon yapıyor ve 1931 yılında daha önce görülmemiş yeni bir stili öğretmeye başlıyor. Öldüğü günlere kadar da aynı özveriyle öğretiyor. Daha sonra oğlu Kisshomaru, Hombu Dojo’da onun öğrettiği yolu devam ettiriyor. Daha sonraları Morihei Ueshiba, O’sensei (büyük öğretmen) olarak da anılmaya başlanıyor.


“Rakibin gücünü yönlendir, akan ki’yi hisset, tüm hareketlerin göbeğindeki Hara noktasının önünde olmalı. Kafanı eğme, kolunla değil, tüm vücudunla it, kendini kasma, kendini kasma, gevşe, evet böyle. Gök ve Yer tekniği bir el aşağı diğeri yukarı…”

Stil, eski savaşçılara çok garip geliyor. Saldırı hareketleri tamamiyle engellenmiş. Bu stille saldırmak imkansız. Dönüşler dans gibi.Yer hareketleri ve ayakta hareketler ayrı olsalar da aynı akışkanlık tekerlek gibi dönüşler korunmuş.

“Ai ki do ismi ne anlama geliyor? Ai : Uyum, harmoni, Ki : ruh, can, evrensel enerji, Do:yol. Uyum içindeki yaşam enerjisinin yolu.”

Ai ki do’da olmazsa olmazların ilki ukemidir. Ukemi düşme tekniklerini içerir. Kişi herhangi bir nedenle düşebilir, bir yerden bir yere takla atarak geçmesi gerekebilir, özellikle kendisine yapılan teknikten zarar görmeden kurtulmasının tek yolu ukemi olabilir. Saldırganın hareketi yönlendirilip kilitlenerek, gerilmiş bir yay gibi salıverildiğinde gerçekleşir. Kişi yere düşerken takla atmaya zorlanır. Öne ya da arkaya yapılan ukemi kolların ve omzun üzerinden yapılabileceği gibi havada da gerçekleşebilir. Bu nedenle kafa üzerinden atılan takla gibi değildir.

Tekniklerin bir kısmı birinin kolunuzu, bileğinizi, boynunuzu yakalamaya çalışmasına karşıdır. Bazıları ise karşıdan düz gelen ataklara, tepeden gelen saldırılara, arkadan gelen vuruşlara ve savrulan tırpan vuruşlara karşı etkilidir.

Aikido öğrencisi geliştikçe bildiği teknikleri Japonca isimleriyle söylemeye başlar. İrimi nage, Nikyo Ura, Kotza Katete muchi gibi.

Böylece içinde bulunduğu duruma en uygun savunmayı anlamaya başlar. Bu eğitimin zorluğu yüksek bir felsefeye dayanmasında yatar. Refleksler ustaca eğitilmeli, ruh terbiye edilmelidir. Çünkü öfkeli veya korkan bir insan kasılır. Kasılan kişi Aikido yapamaz. İleri aşamalarda sopanın kullanımı, yerden ayağa kalkmadan savunma yapabilme gelişir.

Pek çok savaş sporunda olduğu gibi Aikido’yu besleyen efsanevi unsur evrensel enerjiye dayanır. (Çince Chi, Japonca Ki) Özellikle daha zarif görünen Tai Chi Chuan, Ai ki do, Pakua, ve kungfu tekniklerinin bir kısmında herkes “Bu yapılan hareketler işe yarar mı?” diye sorar. Usta gizemli gülüşüyle içsel enerjisini yoğunlaştırmaktan bahsedecektir.

Gerçekten de Ai ki do’da ilginç bir ayrıntı vardır. İşaret parmakları. Gizemli bir şekilde her yapılan harekette işaret parmakları rakibi fırlatacağımız ya da çektiğimiz yönü gösterir. Bu ufak hareket bir pusula ya da klavuz gibi hareketin doğru yapılıp yapılmadığını yönetir. Eller vücudun önünde Hara noktasında gücü takip eder. Görünmeyen bir enerji rayında ilerleyen bir vagon gibi, hareket sırasında hem savunucu, hem saldırgan dışardan kolayca farkedilen bir yay ve çember çizerler. Eğer çember köşeli ve kırık oluyorsa hareketin doğrusu henüz anlaşılamamıştır.

“Dojonun sessizliği, sadece hafif ayak sesleri. Kayarcasına mae ukemi düşenlerin elbiselerinin hışırtısı, arada bir mindere vuran bir el. Her hareketten önce eğilerek saygıyla verilen selam ve teşekkür. Doomo arigatoo gozaimasu. Doğru yerdeyim…”

Aikido müsabakaları yapılabilecek bir spor değil. Hem felsefesine aykırı hem de böyle bir müsabakada ciddi sakatlamalar yaratabilecek kadar da güçlü. Bu nedenle kendi içine çekilmiş kavga etmeden yürüyüp gitme havasında olan Aikido’ya sert bakışlı kartal gözlü uzun saçlı bir dev yeni bir imaj verdi.
Stevan Segal beyaz perdede ardı ardına çevirdiği filmlerle sanattaki güzelliği tüm dünyaya duyurdu. Pek çok öğrenci yetiştirdi. Boyunun uzun olması ve Amerikan pratikliği ile ilkeleri bozduğu söylenildi tartışıldı. Ancak yaptığı olumlu katkı o denli fazlaydı ki sanırım gözardı edildi.

Günümüzde özellikle kültürlü insanlar, işadamları, uyumu benimsemek, değiştiremedikleri dış öğeleri ustaca yönetmeyi öğrenmek için Ai ki do yapıyorlar. İş dünyasına yönelik yazılmış onlarca Ai ki do kitabı var.

Ülkemizde ise Honbu dojo kanalıyla gelen Sayın Kenji Kumagai Türk Aikido öğrencilerini yetiştirdi. Daha sonra bir çok usta Ai ki do’yu sevdirdi gönüllülük esasıyla tanıttı.

Bir gününüzü buna ayırıp sizi derin bir konukseverlikle karşılayacak bir salona gidin. Bir kenara oturun ve izleyin. Gösteriyi hissedin. Eğer ta karnınızda Hara’da bir ateş içinizde bir coşku uyanıyorsa hiç düşünmeden dersin sonunda sorularınız sormak belki de bu işi bir denemek için konuşmaya gidin.

“Bu işi neden yapıyoruz? Evet madem dövüşmek istemiyoruz bu işi niye yapıyoruz? Hani birgün adanın birinde, meyveleri yıkayarak yemeği öğrenmiş bir grup maymun. Sonra bir bakmışlar diğer adalardakilerde yıkıyor. Amacımız tüm insanlık bu barışı, harmoniyi yüreklerinde hissedene dek disiplinle, sevgiyle çalışmak”

The divine beauty
Of heaven and earth!
All creation,
Members of
One family.

(Morihei Ueshiba)

Kaynakça:
http://www.aikido.com/
http://www.aikiweb.com
http://www.martial-way.com/
http://www.stanford.edu/group/jujitsu/Class_Information/index.html
http://www.hannibalworks.net/aikido/
http://www.aikidoturkey.org/tr/

Not: Bir usta olamasam da yetişmemde derin emekleri bulunan, Ai ki do Hocam Sayın Cevdet Çiner’e minnettarlığımı ve teşekkürlerimi saygı ile sunarım.

“Maltepe’de aikido dojosuna sahip 6. dan seviyesindeki Ai ki do hocası. Çok iyi ve çok hoşgörülü bir hocadır. Kurs parasını sadece salonun kirası için toplayan, durumu olmayan öğrencilere ücretsiz ders veren hocadır. Bu hocanın salonu Rocky’nin salonu gibidir, basit ama gönülden…” yazan: solaris

Savaş Sanatları – I –

” Bodhi Dharma Milattan sonra 500 lü yıllarda Hindistandan kalkıp Çin’e geldiğinde yanında hem Dharma felsefesini hem de Hindistan’ın hareketli meditasyon geleneğini getirmişti…”

Savaş Sanatları

Savaş Sanatları, doğada savunmasız ve diğer yırtıcılar karşısında yetersiz kalan insanoğlunun kaslarını, gözlerini, süratini güçlendirmek için kurnaz ve disiplinli aklını kullanmasıyla ortaya çıktı. İlk insanların yaşamak, alanlarını korumak ve beslenmek için güçlü olmaları gerekiyordu. Bu kişisel mücadele yerleşik hayata geçilince düzenli orduların ve asayiş güçlerinin oluşmasına yol açtı. Ancak, bireysel savunma ve saldırı ihtiyacı sona ermedi. İnsanlığı yeni bir sanata, sistematik savaş sanatına taşıdı.


savassanatlariEfsaneler , mitler dumanlı bir geçmişi gölgelese de Uzakdoğu tarihçileri M.Ö. 3000 lü yıllarda Hindistan’da sıkılmış yumruk tekniklerini içeren silahsız savaş figürlerine ulaşmışlardır. Yine sözlü gelenekte anlatılana göre büyük düşünür Bodhi Dharma Hindistan’dan Çin’e M.S.500 lü yıllarda gelir. Aslında Budist bir rahiptir. Ama gizemli bir havası vardır. Hakikatten, sonsuz bir boşluktan ve evrenin temelindeki hiçlikten bahseder. Anlattıkları Çin İmparatoru Wu’yu bile şaşırtacak hatta ürkütecektir.

Resimlerinde gözlerini asla kırpmayan bir kesintisiz farkındalıkla gösterilir Bodhi Dharma . Senelerce duvara bakarak meditasyon yapmış ve aydınlanmıştır. Halk onun Nirvana adı verilen bu kutsal halde olduğuna inanır. Öğretilerini öğrenebilmek için Shaolin Manastırı adıyla anılacak, ismi günümüzde bile saygıyla söylenecek bir tapınak kurulur. Çevresi duvarlarla örülü bu yerde öğrencilerin tek arzusu kendilerini tanımak ve Nirvana’ya erişmektir. Ama uzun süreli meditasyon dizlerde, belde, vücudun eklem yerlerinde, hatta akılda olumsuz yan etkiler oluşturunca Bodhi Dharma hareketli meditasyonu keşfeder. Batıda Kung fu adıyla bilinen Wu Shu böyle doğar.


savassanatlariBu ilk figürler doğa olaylarını esas alan temel duruşları , hareket zincirlerini ve saldırı öğelerini taşır.
Sonraları bu stiller sonsuz bir sabırla yüzlerce yıl tekrar edilir.

Yıllar geçtikçe kuşaklar kuşaklara daha zengin teslim ederler bu hareketli mirası. Ustalar dünyayı izlerler . Vahşi doğada turna ile yılanın saldırı-savunma kombinasyonları incelenince, hayvan stilleri denen aile doğar.

Maymun, kartal, turna, yılan, ayı gibi isimlerle anılan bu tekniklerin uygulayıcıları öykündükleri hayvanı çok iyi tanır ve hareketlerinde yaşatırlar.


savassanatlariBu sırada Wu Shu Çinde yaygınlaşmaya başlamış ve İçsel ve Dışsal odakları olan iki ana tarz doğmuştu.

Dışsal tarzın öğrencileri her gün yüzlerce tekme atıyor, bir atlet gibi atlıyor zıplıyor, koşuyor, akrobatik hareketleri çalışıyor, daha hızlı, daha çevik yumruklayabilmek için modern fiziğin yüzlerce yıl sonra keşfedeceği moment ve kinetik enerjinin üzerinde deneyler yapıyorlardı.

Özellikle hayvan stillerini ve efsanelerde sözü edilen tanrı stillerini yaratıyorlardı.


savassanatlari
Daha az bilinen, ama öğrenilmesi kadar, kar şı konulması da zor olan, içsel enerji teknikleri geliştiren ustalar ise, dairesel hareketler, düşmanın ruhuyla harmoni, insan vücut enerjisiyle evrensel hayat enerjisi olan chi yi birleştirme ve en gayretsiz en gevşemiş halde düşmanı kendi enerjisiyle yenme üzerine çalışıyorlardı.
Bu tarz yıllar sonra Tai Chi Chuan adıyla Çinlilerin her sabah milyonlarcası tarafından parklarda açık alanlarda uygulanacak Gölge Boksunu ve Pakua’yı doğuracaktı.

Bir güç odağı haline gelen Shaolin Tapınağı bir çok kez saldırıya uğrasa da her bir üyesi günümüzün özel tim üyesi, Delta Force komandosu ya da Bordo Berelisi olarak görülebilecek bu küçük yeri kimse ele geçirmeyi başaramamıştı. Ta ki imparatorla aralarının bozulduğu güne kadar. O gün dev davullarla saldıran İmparator askerleri, savaşçı-rahiplerin konsantrasyonlarını bozdular. Sayısal üstünlüklerinin de desteğiyle Shaolin’i yendiler. Kim bilir belki dev davullar bu hikayedeki bir avuntudur. Ama saldırı sonucu Shaolin’in sağ kalan sadık öğrencileri dünyaya yayılır.


savassanatlariÇin’den Japonya’ya Tayland’a Vietnam’a, Filipinler’e ve Kore’ye gelen savaş sanatları çeşitlenir. Her birinin doğuş öyküsü ve tarzları başka olsa da aynı disiplini ve beden ruh birlikteliğini odaklarına alırlar.

Her birinde usta ile öğrenci arasında kusursuz bir saygı-sevgi ilişkisi, taviz vermez bir kurallar dizesi ve sporun prensiplerinin aynen korunması için sert çaba hakimdir.

Geçen yıllar içinde, buldukları ilginç saldırı ve savunma hareketlerinin kaybolmasından endişelenen Çinde Sifu, Japonya’da Sensei denilen büyük ustalar, Kata adı verilen hareket dizilerini oluşturdular.

Bu hareket dizilerini mutlak doğrulukla yapan öğrenci bir üst kuşağa, ve dan’a (dereceye) tırmanma şansına erişebilirdi. Çünkü bu katalar o savunma sporunun tüm hareket kombinasyonlarının görünmez bir düşmana karşı uygulanışıydı.


savassanatlari

Bu stillerden Karate Japonya’da Okinawa’da silah taşıması egemen güçlerce yasaklanmış olan bir grup çiftçi tarafından yaratıldı.
“Boş el veya boş zihnin eli” anlamına gelen Karate sanatının uygulayıcısı, hafif çökerek denge konumunda durur.

Kararlı bir konumdayken, elin keskin kenarları, düz tekmeler ve döndürülerek güçlendirilen özel yumruklarla atemiler yapar. Atemiler, doğru hedefe, doğru organla yapılan saldırılardır.



savassanatlari

Kore kökenli Tae kwon do ise gerçek bir ayak şahaseridir.
Bacaklar ortalama bir insanın açabildiği açıdan çok fazlaya, çoğu zaman 180 dereceye kadar açılabilir.

Bunun anlamı usta bir Taek won do’cunun bir metre mesafeden kolayca ağzınızda duran bir papatyayı ayakları ile vurabileceği ya da kombine tekniklerle neredeyse gözle izlenemeyecek bir hızla saldırı da ya da savunmada bulunabileceğidir.

Doğal durumda en çok ellerini ve kollarını kullanan ortalama bir insan için bu ayak hareketleri karşılanması ve yapılması son derece güç gelen bir görüntü oluşturur.



savassanatlari

Judo, Jiu jitsu, ve Ai ki do ise benzer köklere sahiptir. Düşmanı tutuş kavrayış ve denge oyunları ile hareket edemez ya da dövüşmek istemez hale getirmeyi hedeflerler.
Hareketler zayıf bir insanın kendisinden güçlü bir saldırganı, onun momenti ve kas gücünü kullanarak eklemlere yapılan baskılarla kontrol altına almayı amaçladığı için gelişmiş toplumlarda, özel koruma görevlilerinin ve güvenlik güçlerinin yumruk tekme atmak yerine, daha zarif görünen bu teknikleri kullanmaları yaygınlaşmaktadır.

Bunun gibi diğer savaş sanatlarının önem verdiği organlar ve tarzlar farklıdır. Kimilerinde bel altı tüm vuruşlar yasakken , kimilerinde elle tutmak yasaktır. Bir kısmında rakip saldırmadan kişi yerinden bile kımıldamaz. Capoeira dans ve müzik olmadan yapılmaz. Brezilya kökenli çınga müziği eşliğinde rakibin müzikle ritme sokulması ancak dansçının aynı ritmden bir eksik ya da bir fazla ölçü de saldırabilmesi esasına dayalıdır. Böylece düşman zamanlaması sürekli bozulacaktır.



savassanatlariKılıç ise tamamen farklı bir disiplindir. Çin’de uzun ve yelpazelenen esnek kılıç akrobatik hareketlerle dönüşlerle birleşir. Japonya’da ise Samuray’ın ruhu olarak isimlendirilir.
Kılıcın yani katananın kınından çekilmesi için ayrı bir sanat bile vardır. Kılıç Samurayın onurudur aynı zamanda. Bir mahalle kabadayısı gibi kullanamaz onu. Çünkü onu çekmek ölmesi ya da karşı tarafın ölmesi demektir. Bu nedenle antrenmanlar için bokken denilen tahta kılıçlar ve vücudu tamamen koruyan zırhlar kullanılır.
“7 Samuray” kendo geleneğini anlatan en güzel filmlerdendir.



savassanatlariSavaş Sanatları, hayat modernleştikçe yasalar sertleştikçe, savunma sporlarına ve hakemli müsabakaları olan Federasyonlara dönüştü. Bugün bizim için savaş sanatları ne anlam ifade eder ?

70 li yıllarda fırtına gibi esen Bruce Lee , Chuck Norris gibi eşsiz ustalar bu teknikleri hayatın içinden hikayelerle sinemaya getirdiler. Anlaşmazlıkları çözmede, bazen mafya ile savaşmada bir yol, bir kahramanlık şekli olarak lanse ettiler.

Bu durum günümüze dek sürdü. Jan Claude Van Damme, Jackie Chan , Jet Li filmleri izleyici rekorları kırıyor.

“Savaş Sanatları’nın Çin’de olduğu gibi okullarda beden eğitimi dersi olarak öğretilmesi ne gibi faydalar sağlar? Edinilen disiplin, öğrenme üzerinde nasıl etkilerde bulunur. Sporun sağlık üzerindeki olumlu etkileriyle kaç milyon dolarlık sağlık harcamasından tasarruf ettirir. Savaş Sanatlarıyla yaygın bir şekilde tanışan bir toplum nasıl bir atılımda bulunur ?”

Gerçekten de bu insanlar her sorunlarını böyle mi çözüyor? Durum gösteriyor ki pek değil. Örneğin ülkemize de gelen Van Damme ‘ın soygunculardan dayak yediği, Bruce Lee’nin aslında miyop olduğu, hatta bir bacağı diğerinden kısa olduğu için sekmeye başladığı ve bunu Jeet Kune Do adlı yeni bir stilde kullandığı, ünlü Ai ki do’cu Steven Segal’in mafya ile başı dertte olduğu için polis tarafından korunduğu ve öldürülmekten korktuğu gazetelerimizde yazıldı, çizildi. Öyleyse bu sanatları öğrenmek günümüz insanı için gerçekte bir dezavantaj değil midir? Sorunları çözmek için modern insan konuşmak ve anlaşmak zorundadır. Yasalar karşısında suçlu duruma düşmek, bir savunma sanatçısı için çoğu zaman utanç vericidir.
Japonya’da dışarıda kavga çıkaran öğrenci ağır cezalandırılır ve utanç verici bir iş yaptığı hissettirilir. Çünkü bu yol yani “do” insanın kendisini keşfettiği bir yoldur. Gerçekten de uzun yıllar çalışan her uygulayıcı daha dinç, daha sakin ve kavgadan hoşlanmayan bir yolu ilke edinir. Amerikan Wing Tsun stil savunma uygulayıcılarının artık birileri kendilerine sebepsiz saldırsa bile önce ellerini havaya kaldırıp geriye üç adım atıp “Bana saldırma!” diye bağırdıkları söyleniyor. Böylece tüm görgü şahitleri karşı tarafın saldırdığını resmen duymuş oluyor.
Ama yine de bilinen bir şey var ki, bu sporlara başlayan gençlerin pek çoğu haklı bir fırsat çıktığında birileri pataklamayı hedefleyerek başlıyorlar bu işlere. Zaman ve kusursuzluğa giden sonsuz çaba, bir çoğunu değiştiriyor. Elbette sinemada Karate Kid, Best of the Best gibi savaşmayı değil barışı hedefleyen bu tarzda azda olsa örnek var.

İşin bir de hurafeler yönü var. Bu yanı ise ciddi çalışmalar yapan saygıdeğer hocaları hep rahatsız ediyor. Örneğin Ninjalar, kaybolma numaraları, sinirlere iki dokunuşla felç, düz duvara tırmanma, duvarları delen kılıçlar, hatta ülkemizde de sürekli eleştirilen Cüneyt Arkın filmleri, yapanın ciddi zarar görebileceği, kırma, üzerinden araba geçirme gibi gösteriler.

Her yıl dünyanın her yerinden gelen büyük ustalar Budo Galası adıyla anılan ve çoğunlukla EuroSport kanalından yayınlanan özel yayında gösteriler yapar. Bu gösteriler insanı şaşırtacak kadar sıradışıdır. Bir insanın fiziki ve ruhi disiplinle nasıl enerjiyle dolu ve yetenekli olabildiğini gösterir. İki insan yüksekliğindeki tahtalara zıplayan, ellerindeki aletlerle dönen taklalar atan , katalar çizen, örnek müsabakalar yapan insanlar aynı zamanda zariftir. Çoğunun yüzü gülmektedir. Çünkü onlar önüne gelene saldıran bir sokak dövüşçüsü değil, bir balerin ya da balet gibi rakipleriyle danseden Savaş Sanatçılarıdır.

KAYNAKÇA:

http://www.taiji.de
http://www.aikikai.or.jp/Eng/home.htm
http://www.wingtsun.com
http://www.parande.com
http://www.pakua.org
http://www.veltman-uitgevers.nl