kendo
2 gönderi etiketli kendo
Savaş Sanatları – I –
” Bodhi Dharma Milattan sonra 500 lü yıllarda Hindistandan kalkıp Çin’e geldiğinde yanında hem Dharma felsefesini hem de Hindistan’ın hareketli meditasyon geleneğini getirmişti…”
Savaş Sanatları, doğada savunmasız ve diğer yırtıcılar karşısında yetersiz kalan insanoğlunun kaslarını, gözlerini, süratini güçlendirmek için kurnaz ve disiplinli aklını kullanmasıyla ortaya çıktı. İlk insanların yaşamak, alanlarını korumak ve beslenmek için güçlü olmaları gerekiyordu. Bu kişisel mücadele yerleşik hayata geçilince düzenli orduların ve asayiş güçlerinin oluşmasına yol açtı. Ancak, bireysel savunma ve saldırı ihtiyacı sona ermedi. İnsanlığı yeni bir sanata, sistematik savaş sanatına taşıdı.
Efsaneler , mitler dumanlı bir geçmişi gölgelese de Uzakdoğu tarihçileri M.Ö. 3000 lü yıllarda Hindistan’da sıkılmış yumruk tekniklerini içeren silahsız savaş figürlerine ulaşmışlardır. Yine sözlü gelenekte anlatılana göre büyük düşünür Bodhi Dharma Hindistan’dan Çin’e M.S.500 lü yıllarda gelir. Aslında Budist bir rahiptir. Ama gizemli bir havası vardır. Hakikatten, sonsuz bir boşluktan ve evrenin temelindeki hiçlikten bahseder. Anlattıkları Çin İmparatoru Wu’yu bile şaşırtacak hatta ürkütecektir.
Resimlerinde gözlerini asla kırpmayan bir kesintisiz farkındalıkla gösterilir Bodhi Dharma . Senelerce duvara bakarak meditasyon yapmış ve aydınlanmıştır. Halk onun Nirvana adı verilen bu kutsal halde olduğuna inanır. Öğretilerini öğrenebilmek için Shaolin Manastırı adıyla anılacak, ismi günümüzde bile saygıyla söylenecek bir tapınak kurulur. Çevresi duvarlarla örülü bu yerde öğrencilerin tek arzusu kendilerini tanımak ve Nirvana’ya erişmektir. Ama uzun süreli meditasyon dizlerde, belde, vücudun eklem yerlerinde, hatta akılda olumsuz yan etkiler oluşturunca Bodhi Dharma hareketli meditasyonu keşfeder. Batıda Kung fu adıyla bilinen Wu Shu böyle doğar.
Bu ilk figürler doğa olaylarını esas alan temel duruşları , hareket zincirlerini ve saldırı öğelerini taşır.
Sonraları bu stiller sonsuz bir sabırla yüzlerce yıl tekrar edilir.
Yıllar geçtikçe kuşaklar kuşaklara daha zengin teslim ederler bu hareketli mirası. Ustalar dünyayı izlerler . Vahşi doğada turna ile yılanın saldırı-savunma kombinasyonları incelenince, hayvan stilleri denen aile doğar.
Maymun, kartal, turna, yılan, ayı gibi isimlerle anılan bu tekniklerin uygulayıcıları öykündükleri hayvanı çok iyi tanır ve hareketlerinde yaşatırlar.
Bu sırada Wu Shu Çinde yaygınlaşmaya başlamış ve İçsel ve Dışsal odakları olan iki ana tarz doğmuştu.
Dışsal tarzın öğrencileri her gün yüzlerce tekme atıyor, bir atlet gibi atlıyor zıplıyor, koşuyor, akrobatik hareketleri çalışıyor, daha hızlı, daha çevik yumruklayabilmek için modern fiziğin yüzlerce yıl sonra keşfedeceği moment ve kinetik enerjinin üzerinde deneyler yapıyorlardı.
Özellikle hayvan stillerini ve efsanelerde sözü edilen tanrı stillerini yaratıyorlardı.
Daha az bilinen, ama öğrenilmesi kadar, kar şı konulması da zor olan, içsel enerji teknikleri geliştiren ustalar ise, dairesel hareketler, düşmanın ruhuyla harmoni, insan vücut enerjisiyle evrensel hayat enerjisi olan chi yi birleştirme ve en gayretsiz en gevşemiş halde düşmanı kendi enerjisiyle yenme üzerine çalışıyorlardı.
Bu tarz yıllar sonra Tai Chi Chuan adıyla Çinlilerin her sabah milyonlarcası tarafından parklarda açık alanlarda uygulanacak Gölge Boksunu ve Pakua’yı doğuracaktı.
Bir güç odağı haline gelen Shaolin Tapınağı bir çok kez saldırıya uğrasa da her bir üyesi günümüzün özel tim üyesi, Delta Force komandosu ya da Bordo Berelisi olarak görülebilecek bu küçük yeri kimse ele geçirmeyi başaramamıştı. Ta ki imparatorla aralarının bozulduğu güne kadar. O gün dev davullarla saldıran İmparator askerleri, savaşçı-rahiplerin konsantrasyonlarını bozdular. Sayısal üstünlüklerinin de desteğiyle Shaolin’i yendiler. Kim bilir belki dev davullar bu hikayedeki bir avuntudur. Ama saldırı sonucu Shaolin’in sağ kalan sadık öğrencileri dünyaya yayılır.
Çin’den Japonya’ya Tayland’a Vietnam’a, Filipinler’e ve Kore’ye gelen savaş sanatları çeşitlenir. Her birinin doğuş öyküsü ve tarzları başka olsa da aynı disiplini ve beden ruh birlikteliğini odaklarına alırlar.
Her birinde usta ile öğrenci arasında kusursuz bir saygı-sevgi ilişkisi, taviz vermez bir kurallar dizesi ve sporun prensiplerinin aynen korunması için sert çaba hakimdir.
Geçen yıllar içinde, buldukları ilginç saldırı ve savunma hareketlerinin kaybolmasından endişelenen Çinde Sifu, Japonya’da Sensei denilen büyük ustalar, Kata adı verilen hareket dizilerini oluşturdular.
Bu hareket dizilerini mutlak doğrulukla yapan öğrenci bir üst kuşağa, ve dan’a (dereceye) tırmanma şansına erişebilirdi. Çünkü bu katalar o savunma sporunun tüm hareket kombinasyonlarının görünmez bir düşmana karşı uygulanışıydı.
Bu stillerden Karate Japonya’da Okinawa’da silah taşıması egemen güçlerce yasaklanmış olan bir grup çiftçi tarafından yaratıldı.
“Boş el veya boş zihnin eli” anlamına gelen Karate sanatının uygulayıcısı, hafif çökerek denge konumunda durur.
Kararlı bir konumdayken, elin keskin kenarları, düz tekmeler ve döndürülerek güçlendirilen özel yumruklarla atemiler yapar. Atemiler, doğru hedefe, doğru organla yapılan saldırılardır.
Kore kökenli Tae kwon do ise gerçek bir ayak şahaseridir.
Bacaklar ortalama bir insanın açabildiği açıdan çok fazlaya, çoğu zaman 180 dereceye kadar açılabilir.
Bunun anlamı usta bir Taek won do’cunun bir metre mesafeden kolayca ağzınızda duran bir papatyayı ayakları ile vurabileceği ya da kombine tekniklerle neredeyse gözle izlenemeyecek bir hızla saldırı da ya da savunmada bulunabileceğidir.
Doğal durumda en çok ellerini ve kollarını kullanan ortalama bir insan için bu ayak hareketleri karşılanması ve yapılması son derece güç gelen bir görüntü oluşturur.
Judo, Jiu jitsu, ve Ai ki do ise benzer köklere sahiptir. Düşmanı tutuş kavrayış ve denge oyunları ile hareket edemez ya da dövüşmek istemez hale getirmeyi hedeflerler.
Hareketler zayıf bir insanın kendisinden güçlü bir saldırganı, onun momenti ve kas gücünü kullanarak eklemlere yapılan baskılarla kontrol altına almayı amaçladığı için gelişmiş toplumlarda, özel koruma görevlilerinin ve güvenlik güçlerinin yumruk tekme atmak yerine, daha zarif görünen bu teknikleri kullanmaları yaygınlaşmaktadır.
Bunun gibi diğer savaş sanatlarının önem verdiği organlar ve tarzlar farklıdır. Kimilerinde bel altı tüm vuruşlar yasakken , kimilerinde elle tutmak yasaktır. Bir kısmında rakip saldırmadan kişi yerinden bile kımıldamaz. Capoeira dans ve müzik olmadan yapılmaz. Brezilya kökenli çınga müziği eşliğinde rakibin müzikle ritme sokulması ancak dansçının aynı ritmden bir eksik ya da bir fazla ölçü de saldırabilmesi esasına dayalıdır. Böylece düşman zamanlaması sürekli bozulacaktır.
Kılıç ise tamamen farklı bir disiplindir. Çin’de uzun ve yelpazelenen esnek kılıç akrobatik hareketlerle dönüşlerle birleşir. Japonya’da ise Samuray’ın ruhu olarak isimlendirilir.
Kılıcın yani katananın kınından çekilmesi için ayrı bir sanat bile vardır. Kılıç Samurayın onurudur aynı zamanda. Bir mahalle kabadayısı gibi kullanamaz onu. Çünkü onu çekmek ölmesi ya da karşı tarafın ölmesi demektir. Bu nedenle antrenmanlar için bokken denilen tahta kılıçlar ve vücudu tamamen koruyan zırhlar kullanılır.
“7 Samuray” kendo geleneğini anlatan en güzel filmlerdendir.
Savaş Sanatları, hayat modernleştikçe yasalar sertleştikçe, savunma sporlarına ve hakemli müsabakaları olan Federasyonlara dönüştü. Bugün bizim için savaş sanatları ne anlam ifade eder ?
70 li yıllarda fırtına gibi esen Bruce Lee , Chuck Norris gibi eşsiz ustalar bu teknikleri hayatın içinden hikayelerle sinemaya getirdiler. Anlaşmazlıkları çözmede, bazen mafya ile savaşmada bir yol, bir kahramanlık şekli olarak lanse ettiler.
Bu durum günümüze dek sürdü. Jan Claude Van Damme, Jackie Chan , Jet Li filmleri izleyici rekorları kırıyor.
“Savaş Sanatları’nın Çin’de olduğu gibi okullarda beden eğitimi dersi olarak öğretilmesi ne gibi faydalar sağlar? Edinilen disiplin, öğrenme üzerinde nasıl etkilerde bulunur. Sporun sağlık üzerindeki olumlu etkileriyle kaç milyon dolarlık sağlık harcamasından tasarruf ettirir. Savaş Sanatlarıyla yaygın bir şekilde tanışan bir toplum nasıl bir atılımda bulunur ?”
Gerçekten de bu insanlar her sorunlarını böyle mi çözüyor? Durum gösteriyor ki pek değil. Örneğin ülkemize de gelen Van Damme ‘ın soygunculardan dayak yediği, Bruce Lee’nin aslında miyop olduğu, hatta bir bacağı diğerinden kısa olduğu için sekmeye başladığı ve bunu Jeet Kune Do adlı yeni bir stilde kullandığı, ünlü Ai ki do’cu Steven Segal’in mafya ile başı dertte olduğu için polis tarafından korunduğu ve öldürülmekten korktuğu gazetelerimizde yazıldı, çizildi. Öyleyse bu sanatları öğrenmek günümüz insanı için gerçekte bir dezavantaj değil midir? Sorunları çözmek için modern insan konuşmak ve anlaşmak zorundadır. Yasalar karşısında suçlu duruma düşmek, bir savunma sanatçısı için çoğu zaman utanç vericidir.
Japonya’da dışarıda kavga çıkaran öğrenci ağır cezalandırılır ve utanç verici bir iş yaptığı hissettirilir. Çünkü bu yol yani “do” insanın kendisini keşfettiği bir yoldur. Gerçekten de uzun yıllar çalışan her uygulayıcı daha dinç, daha sakin ve kavgadan hoşlanmayan bir yolu ilke edinir. Amerikan Wing Tsun stil savunma uygulayıcılarının artık birileri kendilerine sebepsiz saldırsa bile önce ellerini havaya kaldırıp geriye üç adım atıp “Bana saldırma!” diye bağırdıkları söyleniyor. Böylece tüm görgü şahitleri karşı tarafın saldırdığını resmen duymuş oluyor.
Ama yine de bilinen bir şey var ki, bu sporlara başlayan gençlerin pek çoğu haklı bir fırsat çıktığında birileri pataklamayı hedefleyerek başlıyorlar bu işlere. Zaman ve kusursuzluğa giden sonsuz çaba, bir çoğunu değiştiriyor. Elbette sinemada Karate Kid, Best of the Best gibi savaşmayı değil barışı hedefleyen bu tarzda azda olsa örnek var.
İşin bir de hurafeler yönü var. Bu yanı ise ciddi çalışmalar yapan saygıdeğer hocaları hep rahatsız ediyor. Örneğin Ninjalar, kaybolma numaraları, sinirlere iki dokunuşla felç, düz duvara tırmanma, duvarları delen kılıçlar, hatta ülkemizde de sürekli eleştirilen Cüneyt Arkın filmleri, yapanın ciddi zarar görebileceği, kırma, üzerinden araba geçirme gibi gösteriler.
Her yıl dünyanın her yerinden gelen büyük ustalar Budo Galası adıyla anılan ve çoğunlukla EuroSport kanalından yayınlanan özel yayında gösteriler yapar. Bu gösteriler insanı şaşırtacak kadar sıradışıdır. Bir insanın fiziki ve ruhi disiplinle nasıl enerjiyle dolu ve yetenekli olabildiğini gösterir. İki insan yüksekliğindeki tahtalara zıplayan, ellerindeki aletlerle dönen taklalar atan , katalar çizen, örnek müsabakalar yapan insanlar aynı zamanda zariftir. Çoğunun yüzü gülmektedir. Çünkü onlar önüne gelene saldıran bir sokak dövüşçüsü değil, bir balerin ya da balet gibi rakipleriyle danseden Savaş Sanatçılarıdır.
KAYNAKÇA:
http://www.taiji.de
http://www.aikikai.or.jp/Eng/home.htm
http://www.wingtsun.com
http://www.parande.com
http://www.pakua.org
http://www.veltman-uitgevers.nl